27 Eylül 2009 Pazar

Daum Etkisi


Daum'u seversiniz sevmezseniz, oynattığı futbolu takdir edersiniz etmezseniz bunlar sizin bileceğiniz şeyler elbette. Ancak henüz 7 haftası geride kalmış bir ligde Fenerbahçe'nin 2 kez son dakika golleriyle maç kazanmasında en büyük pay sahibinin Daum olduğunu inkar edemezsiniz.

Aykut Kocaman'ın maç sonrasında belirttiği gibi Fenerbahçe'nin oyununda bazı tutarsızlıklar var belki ama bu Fenerbahçe son 3 sezonda neredeyse hiç yapamadığı bir şeyi yapıyor ve kötü giden maçı çevirebilmek için elinden geleni ortaya koyuyor. Bunu da öyle ya da böyle bir şekilde başarıyorlar.

28 Ağustos 2009 Cuma

Yok Artık Tabata!


Beşiktaş 29 yaşındaki bu çekik gözlü Brezilyalının bonservisi için Gaziantepspor'a tam 8 milyon euro ödemeyi kabul etmiş. Gaziantepspor'u bu transfer döneminde ikinci kez ihya etmiş oluyor böylece Beşiktaş.

Beşiktaş'ın oynadığı 4-3-3'ten vazgeçmesi kuvvetle muhtemel artık. Genel tabirle 10 numaralı bir formasyona dönecekler. Bu pozisyon için bu kadar harcama yapmayı göze almış bir takımın bu transferi neden lig başlamadan önce yapmadığı ise asıl soru işareti. Soru işaretlerinin en büyüğü ise bu paraya alınabilecek en iyi oyuncunun Tabata mı olduğu? Yanı başınızda Alex'in 4, Elano'nun ise 7 milyon euroya transfer edildiğini görüp, aynı pozisyon için 8 milyon harcama yapıyorsanız o oyuncu öyle bir performans vermeli ki izleyenlere Murat Murathanoğlu'nun kulaklarını çınlatarak "yok artık Tabata" dedirtmeli.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Edu-Delgado-Linderoth


Üç oyuncunun ortak özelliği hepsinin uzun süreli sakatlıklar geçirerek takımlarını yalnız bırakmaları. Yabancı sınırlamasının olduğu bir ligde genelde bu tip oyuncuların sözleşmeleri ya Edu'da olduğu gibi tek taraflı fesih ediliyor ya da bu sabah itibariyle Delgado'da olduğu gibi geçici olarak askıya alınıyor. Çok şık bir davranış olmasa da hedefleri olan bu takımların yabancı haklarından birini aylarca antreman bile yapamayacak bir oyuncuyla doldurmak istemiyor olmalarını anlayabiliyorum.

Anlayamadığım ise Galatasaray formasıyla, gerçi kendisini formayla görmek pek nasip olmadı ama, 3. sezonuna giren Linderoth'un durumu. Galatasaray'ın kendisinden ne çapta beklentileri var bilemiyorum ama bir oyuncuya bu kadar uzun süre sabretmenizin sadece 2 nedeni olabilir. Ya bu oyuncu Messi potansiyelinde bir isim olacak sizde bekleyeceksiniz iyileşip sizi şampiyon yapsın diye, ya da oyuncuya öyle bir sözleşme yaptınız ki bunu feshetmeye gücünüz yetmiyor.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Benitez ve Ticaret

Rafael Benitez 35 milyon Euro'ya Xabi Alonso'yu sattıktan hemen sonra onun boşluğunu 24 milyon Euro'ya Alberto Aquilani ile doldurdu. İlk bakışta çok mantıksız bir hamle gibi gözükmüyor. 11 milyon Euro kar edip, 28 yaşındaki bir oyuncu yerine 25 yaşında bir oyuncu koyuyorsunuz. Ama burada asıl problem şu: Xabi'nin 35 milyon ettiği bir transfer döneminde Aquiliani 24 milyon eder mi? Bu soruyu sormamızın sebebi Aquiliani'nin bundan sonra yapabiliecekleri değil, bugüne kadar yaptıkları.

Aquiliani'nin son 3 sezonki lig istatistiklerine bakınca çok net bir istikrar problemi gözüküyor:
2008-2009 sezonu:
Oynadığı maç: 14
İlk 11 çıktığı maç: 7
90 dakika oynadığı maç: 5
2007-2008 sezonu:
Oynadığı maç: 21
İlk 11 çıktığı maç: 11
90 dakika oynadığı maç: 8
2006-2007 sezonu:
Oynadığı maç: 13
İlk 11 çıktığı maç: 9
90 dakika oynadığı maç: 2

Aynı dönemde Xabi'nin lig istatistiklerine bakarsak:
2008-2009 sezonu:
Oynadığı maç: 33
İlk 11 çıktığı maç: 27
90 dakika oynadığı maç: 23
2007-2008 sezonu:
Oynadığı maç: 19
İlk 11 çıktığı maç: 16
90 dakika oynadığı maç: 13
2006-2007 sezonu:
Oynadığı maç: 32
İlk 11 çıktığı maç: 29
90 dakika oynadığı maç: 27

Bu transferin sportif açıdan aslında iyi bir hamle olduğunu düşünüyorum. Kendisinden beklenen patlamayı yapamamış ama potansiyeli yüksek bir oyuncu transfer etti Liverpool. Ancak ticari açıdan Xabi Alonso gibi istikrarlı bir oyuncuyu 35 milyona satmışken, 25 yaşında ve son 3 sezon 90 dakika sahada kaldığı lig maçı sayısı sadece 15 olan bir oyuncuya 24 milyon ödemek çok riskli. Benitez'in işin ticaret yanına daha fazla kafa yorması lazım.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

MVP


Basketbol ile ilgili ilk post Enes Kanter'e nasip oldu. 17 yaşındaki bu genç basketbolcumuz 18 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda MVP seçilerek bu genç yaşta kazandığı ödüllere bir yenisini daha ekledi.

Turnuvayı 3. olarak tamamlayan milli takımımızı 18.6 sayı ve 16.4 ribaunt ortalamarıyla sırtlayan Enes'in bu ortalamaları biraz aladatıcı olabilir. Nedeni ise Enes'in gruplardaki bazı iddiasız maçlarda çok az süre almasıydı. Enes'in Çeyrek Final'de İspanya'ya karşı 21 sayı 18 ribaunt, Yarı Final'de Litvanya'ya karşı 32 sayı 25 ribaunt, 3.'lük maçında ise Litvanya'ya karşı 35 sayı 19 ribaunt ürettiğini söylersek ne demek istediğimiz daha net anlaşılabilir.

NBA'de ülkemizi başarıyla temsil eden Hidayet ve Mehmet'in, Enes'in yaşlarındayken bu denli yüksek performanslar sergilemediğini not düşersek Enes'in potansiyeli hakkında daha net bir fikriniz oluşur sanırım.

Rakibe Saygı


Süper Kupa Finali'nin ardından teknik, taktik pek çok değerlendirme bulmak mümkün. Biz olaya farklı bir açıdan bakalım. Yandaki fotoğrafta sizin dikkatinizi en çok çeken şey ne? İki Brezilyalı oyuncunun ülkemizde ilk kupalarını kazandıktan sonraki mutlulukları mı, o oyuncuların elindeki kötü dizayn edilmiş kupa mı, yoksa o oyuncuların arkasındaki bomboş tribünler mi?

Kabul stat zaten maç esnasında bile yarı yarıya boştu. Ama kupa sevincinin fonunun tamamen boş tribünler olması hiç hoş değil. Rakibinizin kupa kaldırışına şahit olmak istemiyor olabilirsiniz belki ama en azından rakibinize saygı gösterip orada biraz daha kalabilirsiniz. Yanlış anlaşılmasın bu Beşiktaş taraftarı ile ilgili bir problem değil. Bu bizim spora bakış açımızla ilgili genel bir problem. Yoksa bu ülke maçı kaybettikten sonra kupa seramonisine gelmeyen takımlar bile gördü.

(Not: fotoğraf için antu.com'a teşekkürler.)

29 Temmuz 2009 Çarşamba

2 Yıl Önce 2 Yıl Sonra


2 yıl önce Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Anderlecht yine bir Türk takımıyla eşleşmişti. O gün turu geçen 2 maçı da gol yemeden kazanan ve özellikle deplasmadaki üstün oyunuyla Belçika ekiplerinin artık bizim takımlarımızın rakibi olmadığı mesajını veren Fenerbahçe olmuştu.

Bu maçlardan 2 yıl sonra Anderlecht'in Şampiyonlar Ligi ön elemesindeki rakibi yine bir Türk takımı Sivasspor oldu. Dün akşamki sonuç, sonuçtan daha önemlisi ortaya koyulan oyun 2 yıl öncesindeki düşüncelerimizi silip atmaya yetti.

Sivasspor'un eksiklerine, tecrübesizliğine her türlü bahanesine eyvallah. Ancak son 2 yılın ligimizdeki en istikrarlı takımının Anderlecht gibi vasat bir Avrupa takımının karşısında bu kadar çaresiz kalması Türk futbolunun bulunduğu yeri sorgulamamızı gerektiriyor.